YAPAY ZEKÂNIN SAHNE TASARIMINDA KULLANIMI ÜZERİNE

Mehmet Selim Özban

Her alan gibi sahne sanatları da teknolojiyle birlikte gelişmeye ve günümüz imkânlarıyla yeni deneyimler sunmaya devam ediyor. İlk örneklerini 20. yüzyılın ikinci yarısında gördüğümüz “video-projection mapping”, 1990’larda geliştirilen artırılmış gerçeklikle başka bir boyuta taşındı ve böylece sanal görüntülerin projeksiyon haritalaması kullanılarak gerçek nesnelere yansıtılmasıyla üretilen “uzamsal artırılmış gerçeklik” sahne sanatlarında kullanılmaya başlandı.

Kronolojik olarak gelişimi video-projection mapping’in hemen öncesine rastlayan bilgisayar bilimi ve yapay zekânın çıkış noktasındaki soru şuydu: “Makineler düşünebilir mi?” Bugün gelinen noktada makine öğrenmesi çok şaşırtıcı boyutlara ulaşsa da sahne tasarımında yapay zekânın kullanımına dair ilk örneklerin bende uyandırdığı düşünce şöyle:

Sahne; metnin, dolayısıyla hikâyenin, oyuncunun, dekorun, müziğin hatta seyircinin, performansı da aşan bir süre boyunca içinde yaşadığı bir dünyaydı. Yapay zekâ, sahneyi sadece oyuncunun önünde hareket ettiği bir perde dekora dönüştürdü.

Hâlbuki söz konusu tasarımlar, henüz ilk denemelerdi. Daha da önemlisi, bunlar aslında birer kullanıcı deneyimiydi. Yapay zekânın çalışma prensibi bu ilk kullanıcıları tarafından henüz gereğince keşfedilmemişti. Dolayısıyla yapay zekâyı etkili bir şekilde kullanabilmek için onu tanımak, makine öğrenmesinin dilini çözmek, kısacası yapay zekâya öğretmeyi öğrenmek gerekiyordu.

Yapay zekâ, yıllar boyunca pek çok heyecan döngüsünden geçti. Ancak yapay zekâya benim gibi şüpheyle bakanlar için bile ChatGPT, Midjourney ve DALL-E uygulamalarının ortaya çıkışından bir süre sonra şaşırtıcı deneyimlerin meydana gelmesi ve bu denli yaygın bir biçimde kullanılması bir dönüm noktasında olduğumuzu gösteriyordu. Kısa zamanda bu ürünlerin nasıl geliştiğine, her geçen gün ne kadar çok insanın, kurumun ve ticari kuruluşun bunları kullandığına, ortaya çıkan ürünlerin insanlarda nasıl etkiler uyandırdığına şahit olduk. Çünkü makine öğrenmesi sadece insanı taklit etmekle kalmadı, kendine ait bir dil geliştirdi. Artık yapay zekâ uygulamaları, yazılım kodunun, doğal görüntülerin, metinlerin, seslerin, ışığın ve gölgenin gramerini öğrenebiliyor.

devamı için ABONE OL