WAGNER’İN UÇAN HOLLANDALISI UZUN ARADAN SONRA İSTANBUL’DA

Krom Sahne Sanatları Dergisi

Uçan Hollandalı, ülkemizde ilk kez 1961 yılında Ankara’da sahnelendi. Bir masal uyarlaması olan eser, Karayip Korsanları dâhil olmak üzere pek çok başka esere konu oldu. Wagner’in günümüz sahne sanatlarını derinden etkilemiş, gelişim yönünü değiştirmiş olan gesamtkuntswerk (birleşik sanat yapıtı) kavramını yansıtıyor. Bestecinin erken dönem yapıtlarından olduğu için, müzikal olarak Wagner operalarının tipik özelliği olan ve perdelerin müzik bakımından arasız birbirine bağlandığı bir blok yapı özelliğini taşımıyor. Ancak plastik sanatların, teatral olanın müzikle harmanlandığı farklı sanatları bütünleştiren yapısıyla dikkat çekiyor.

Oyunun yönetmeni, genç ve başarılı sanatçı Sebastian Welker, oyunun başına eklediği, modern dans epizotunun yanında, özellikle sahne tasarımı ile ona eşlik eden kostüm ve ışık tasarımlarıyla Wagner’e yakışan bütüncül bir iş yapmış. Eserde, zorlu Ümit burnunu geçmek için inat ederek bütün mürettebatını kendisiyle birlikte ölüme sürükleyen Hollandalı kaptanın, tanrılar tarafından sonsuza kadar hayalet bir gemiyle dolaşmaya mahkûm edilmesi anlatılıyor. Kaptanın ruhu yedi yılda bir çıkmasına izin verilen karada, gerçek aşkı bulduğu takdirde   kurtulacaktır. Operada Hollandalı bu aşkı, dinlediği efsaneler üzerinden kendisine âşık olan Senta adlı genç kızda bulur. Böylece eser, ölümden sonra ruhlarını arındıran iki aşığın hikâyesini anlatır.

Eserin çarpıcı sahne tasarımına imza atan sanatçı Efter Tunç’la gerçekleştirdiğimiz sohbetten bir bölümü sizlerle paylaşmak ve eserin bugünün seyircisi için ne ifade ettiğini, tasarımı nasıl gerçekleştirdiğini biraz açmak istedik:

“Yönetmenin eseri ‘sadakat ve sevgi’ gibi yok olmaya yüz tutan insani değerler üzerine kuruyor. Maddiyat ve çıkar odaklı toplum düzeninin birey üzerinde yarattığı ağır travma ve özgürlüğe duyduğu özlemin altını çiziyor. Senta ve Hollandalı sahipsiz kalan iki ruhun mücadelesinin özneleri. Senta’nın çocukluğunda aldığı ağır travma ve operanın dramatik özü 11 dakikalık üvertürde, eserin ana müzikal motifleri eşliğinde sunuluyor. Böylece seyirci hem karakterlerin iç dünyasını tanıyor hem de operanın atmosferine hazırlanıyor. Uzak denizlere çalışmaya giden denizci baba, limanda öldürülen anne ve öksüz kalan Senta… Senta anne-babasına duyduğu hasreti yaptığı resimlere işliyor. Böylece seyirci onun Hollandalı’ya duyduğu aşkın ardında, nasıl yalnız ve hasret çeken bir ruhun bulunduğunu baştan kavrıyor. Oyunda kullanılan plastik unsurlar, günümüze taşınan kostüm ve dekorlarla, modern insanın oyunun kahramanları gibi sahipsiz ve yalnızlık çekiyor oluşlarının altını çiziyor.” (…)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

devamı için ABONE OL