TİYATRODA ATMOSFERİN MİMARI: SAHNE TASARIMI

Hakan Dündar

Sahne, insanların duygusal labirentlerine açılan büyülü bir kapıdır. Mekân ve kostüm oyundaki karakterlerin ruh hâlleri ile iç içe geçerek adeta bir senfoni oluşturur. Sahnede, tiyatro metninde gizlenen hisler, görsel bir dansa dönüşür. Mekânlar, renkler, dokular ve formlar bir şiirin dizelerindeki kelimeler gibi titizlikle seçilmelidir. Sahne tasarımcısı sahneyi, adeta bir ressamın paleti gibi kullanır. Işıklar, karakterlerin gölgesindeki derinlikleri aydınlatırken mekânın dokusu, hikâyenin ruhunu yansıtan bir tablo gibidir. Başarılı tasarım, seyirciyi karakterlerin dünyasına davet ederken bir yandan da seyircinin iç dünyasına dokunur.

Sahnenin büyülü dünyasında, mekânlar ve karakterler arasında derin bir bağ vardır. İnsanların yaşadıkları mekânlar, ruh halleri ve kişilikleri ile sıkı bir ilişki içindedir. Mekân, karakterin iç dünyasının dışa vurumu olmalıdır; dağınık bir oda, karakterin içsel çatışmalarını yansıtırken yalın bir mekân, iç huzurunu temsil edebilir. Bu bağlamda, sahne tasarımı insan psikolojisiyle dans eder. Sahne tasarımı, izleyiciye oyun ile ilgili ipuçlarını veren ilk andır. Dekor oyunun dünyasını sınırlar. Seyirci oyunun var olduğu dünyayı henüz oyuncuları görmese de dekor sayesinde algılayabilir. Tasarım, seyircinin karakterleri ve hikâyeyi nasıl algıladıklarını etkiler; bu da izleyicinin hikâye ile duygusal bağını güçlendirir. Tasarım, seyirciyi gerçekle hayal arasında dans ettirir, duygusal bir hikâyenin içinde kaybeder. Sahne tasarımı, mekânın sadece bir fiziksel varlık olmanın ötesine geçerek izleyiciyi karakterlerin iç dünyasına taşır. Bu nedenle, tiyatro sahnesi bir tür psikolojik harita hâline gelir. Seyirciler, bu tasarımlar aracılığıyla kendi duygusal bağlantılarını bulurlar, çünkü sahne, insanların yaşadıkları mekânlarla ruh hâlleri ve kişilikleri arasındaki karmaşık dünyayı anlatan bir sanat eseridir.

Tiyatro oyunu, reji grubu, tasarım grubu ve metinden oluşan bir bütündür. Tek başına bir dekor ya da kostümün başarısından veya başarısızlığından bahsedilmesi mümkün değildir. Sahne tasarımında bir başarısızlık varsa, bu, yönetmen ve tasarımcının oyuna aynı pencereden bakmamasından kaynaklanır. Ancak ve ancak tasarımcı ve yönetmenin sanata bakışları ve yetenekleri ortak bir paydada buluşuyorsa, başarılı bir eserin ortaya çıkması mümkün olabilir. Bu nedenledir ki, Bertolt Brecht sadece Teo Otto ve Casper Neher ile çalışarak başarılı üslubunu devam ettirmiştir. Tiyatro tarihinde birçok yönetmen ve tasarımcı beraberliği görmek mümkündür. Bu üslup bütünlüğü adına kaçınılmaz bir gerekliliktir. Ülkemizde sahne tasarımı konusunda çalışan birçok meslektaşım, uluslararası düzeyde işlere imza atabilecek yeterliğe sahip. Ancak, çağdaş tiyatroyu algılayan ve takip eden yönetmenlerle buluşabilen tasarımcılar, daha özgür düşünerek daha özgün tasarımlar ortaya koyabilirler. Aldığım sahne tasarımı eğitimi sürecinde, öğrendiğim en önemli şeylerden biri, metni iyi çözümleyebilmek ve oyunun alt metinlerine ulaşabilmekti. İyi bir tasarımcı, bir dramaturg gibi metni çözümleyebilmelidir. Bu ise eğitimle ve deneyimle kazanılabilir. Metni yansıtamayan dekorların yapılması, eğitimli tasarımcıların değil, bu mesleğe hevesli başka sanat dallarından yetişmiş kişilerin sahne tasarımı yapmaya soyunmalarından kaynaklanmaktadır. Sahne tasarımı sadece “çizim yapabilmek” değildir. Tasarımcının, köklü bir sahne sanatları bilgisine ve eğitimine sahip olmasının yanında; güçlü estetik duygulara, ışık, renk ve malzeme bilgisi gibi yeterli teknik bilgiyle donanması gerekmektedir. Çünkü sahne tasarımında “güzel olan”la birlikte, “doğru olan” da önemlidir.

devamı için ABONE OL