TİYATRO / YARATICI DRAMA / SEYİRCİ

Ali Kırkar

 

Türkiye, 90’lı yıllarda eğitim ve sanat eğitimi düzlemlerinde “drama” kavramı ile tanıştı. Tamer Levent’in TOBAV’da ve Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi’nde yaptığı ilk uygulamalar, sanatlar eğitimcisi Prof. Dr. İnci San’ın kuramsal çalışmalarıyla bir disiplin boyutu kazanmaya başladı. Avrupa’da “tiyatro olanaklarının eğitimde kullanılması” şeklinde özetlenebilecek ilk uygulamalar, sistemleşmiş hâliyle daha eskilere dayanıyordu. İlk yıllarda alana dair “drama”, “eğitimde drama”, “eğitici drama” gibi adlandırmalar kullanıldı. Bu adlandırmalar Avrupa’daki uygulamaların amaca göre farklılaşmış “drama in education” ve “education in drama” terimlerinin çevirisinden kaynaklanmış olmalıdır. Bugün yaygın bir kabulle “yaratıcı drama” dediğimiz bu alan, Avrupa’daki iki yaklaşımdan da özellikler, etkiler taşıyan uygulamalarla birçok eğitim alanında yöntem olarak kullanılıyor. Yaratıcı dramanın hayatımıza girmesiyle “yaratıcı drama ve tiyatro ilişkisi” hem uygulama alanlarında hem de akademik alanda tartışılan bir konu oldu. Yaratıcı drama, eğitim ve tiyatro bilimi için, üzerine düşülen ve hakkında üretilen önemli bir ortak eksen oluşturuyor. Yaratıcı drama ile tiyatro ilişkisini benzerlikleri ve farklılıklarıyla anlamak için de her iki alanın temel dinamiklerine bakmak gerekiyor.

Tiyatro sözcüğünün etimolojisindeki “bakılan-seyredilen şey” anlamı bu sanat formunun iki temel bileşenini içermekte: Oyuncu ve seyirci… Tiyatro, ethosun (insan), mithosunu (hikâye) görünür kılan ve bunu bir logos (bilgi/farkındalık) çerçevesinde yapan sanat formudur. Dönem dönem tiyatro pratiğine yüklenen işlev değişse de “insanın hikayesini kurmaca bir gerçeklikle görünür kılma” amacı değişmemiştir. Eski pagan uygarlıklarının ritüellerinden (kut-tören) antik Yunan tragedyalarına, natüralist-realist tiyatrodan Absürd tiyatroya, Epik-Diyalektik tiyatrodan günümüz performans sanatlarına değin değişmeyen öz; tiyatronun insanı, bir “temaşa” (seyir) malzemesi olarak insana sunma olanağıdır. Çünkü temaşa eden; gerçeklikten ancak kurmaca sayesinde sıyrılabilen insan, temaşa edilen (seyredilen) ise kurmaca gerçeklik içindeki insandır. Bu durum tiyatro için seyredeni (temaşa edeni) “olmazsa olmaz” bir ön koşul yapar. Oyuncunun seyredildiğini bilme durumu da oyunculuğu sanat yapan temel dinamiktir. Bu nedenle tiyatro, seyirci karşısına çıkarılacak estetik bir bütüne (oyun/gösteri) ulaşmaya çalışır. Seyircinin, seyrettiği insanlık durumları üzerinden düşünüp onları sorgulayıp estetik bir doyum yaşaması amaçlandığı için, tiyatronun olmazsa olmaz iki bileşeninden biridir seyirci. (…)

devamı için ABONE OL