TİYATRO EĞİTİMİ ÜZERİNE GÖZLEMLER
Tülay Yıldız Akgül
Türkiye’de tiyatro bölümlerinde “düşünmeyi öğrenme”, “düşünce üretme” konusunda bir zafiyet dönemini tartışmaya açarak başlamak istiyorum. Tiyatro öğrencilerinin ödevlerinde, tezlerinde bir yapay zekâ çılgınlığı giderek tırmanıyor. Bu çağın teknolojik gelişmelerinden yararlanma adı altında bir düşünme tembelliği yaygınlaşıyor. Çoğu zaman yapay zekâ datalarının düşünce üreten insanın zekâ, duyarlığı ve yaratıcılıklarından oluştuğu unutulmuş görünüyor.
Kuşkusuz büyük bir olanak olarak ortaya çıkan yapay zekâ, böyle bir bakış açısıyla tiyatro bölümlerinde oyun duygusu ve yaratıcılığı kemiren bir olguya dönüşüyor. Her türlü kolaycılığın bayağılaşmayı içinde taşıdığını düşünerek buna belki “kolaycı zekâ” demek daha doğru olacaktır.
Sanki tiyatro eğitiminin temeli olan tiyatro tarihi, tarih felsefesi, kuramsal tartışmalar temize havale edilme eğilimiyle karşı karşıya! Avangard Tiyatro’nun, Yoksul Tiyatro’nun, Fiziksel Tiyatro’nun ve bunun gibi büyük kuramların temellerinin dünyanın zorladığı koşullarda insan kalma yaratıcılığının buluşları olduğu unutulmuş görünüyor.
Böylelikle tiyatro eğitimi olarak geriye, -aslında bir yanıyla işlevsel ve gerekli olan ama kendi başına yeterli olmayan- usta çırak ilişkisi dediğimiz bir yapı kalıyor.
Burada tartışmanın odağına teorik donanım, tarihsel bakış açısının giderek eksilmesi meselesini koymak istiyorum. Bunun yaratıcılığı ortadan kaldıracak, tiyatronun varlık nedeni olan yeni arayışları sonlandıracak tehlikeli bir eğilim olduğu kanaatindeyim. (…)