ŞERBET VEREMEDİĞİMİZ SEYİRCİ NABZI
Ali Cüneyd Kılcıoğlu
Eski Yeşilçam filmlerimizde tiyatro salonları olmasa da illaki sinema salonları filmlerde yer alıyordu. Sinema salonlarını, gazinoları, tiyatro kumpanyalarının sahnelerini, sirkleri, sokaklarda gösteri yapılan yerleri, striptiz salonlarını ve oralarda olan biteni izleyen seyirciyi, kurgunun içinde birbirine eklemlenmiş şekilde görüyorduk. Tiyatro salonlarını ise nadiren 80’lerdeki melodramlardan, komedilerden uzaklaşıp “sanatsal alana” yönelen sinema filmlerinde tek tük gördük, o da genelde prova yapan gençler üzerinden şekillenen sahnelerdi. Bu veri bile sosyolojik olarak zaman içerisinde sanatta seyircinin sanat eserlerinde nasıl yer aldığına dair ilginç bir araştırma konusu.
Yazdığım İkinci Dereceden İşsizlik Yanığı oyunu, işsiz kalan bir gencin iş bulma süreciyle birlikte çevresine karşı yaşadığı çıkmazı ve yaşadığı depresyonu anlatır. Bir gün oyunu önden izleyen yaşlı bir teyze oyun bitip alkışa geçilince oyuncuya sarılıp “Evladım üzülme, Allah büyük, bir kapı kapanır bir kapı açılır.” diyerek oyuncuyu teselli etmişti. Bunu hâlâ konuşuyoruz çünkü o an yaratılan illüzyona kapılmış seyircinin içten tepkisini paylaşması çok kıymetliydi.
Bir gün Ankara’da oyun izlerken seyircinin biri elindeki oyun broşürünü alıp sahnedeki oyuncuya yaklaştırdı. “İyi de bu ikisi aynı oyuncu değil ki!” diye bir şeyler söylerken arkadaşı tarafından koltuğa oturtuldu. Broşürdeki kişiyle sahnedeki kişinin aynı kişi olmadığına dair bir iddiayı oyun sürerken dile getirdi.
(…)