LARS VON TRIER’İN DOGVILLE’İNDEN
(Grace gelen arabaya biner. Patronun yanına oturmuştur. Adam onun gözlerine bakmaya çalışır ve elini saçına doğru götürürken Grace elini iter.)
GRACE – Bizi vurmadan önce bunun nedenlerini açıklamalısın. Bu yeni bir şey. Artık böyle. Bunu zayıflık olarak görebilirsin baba. Beni hayal kırıklığına uğrattın.
PATRON – Kimseyi vuracak değilim.
GRACE – Ama bana ateş etmiştin.
PATRON – Haklısın, özür dilerim. Pişmanım. Ama benden kaçıyordun. Sana ateş etmem işlerin hallolmasını da sağlamadı. Elbette işe yaramadı. Öyle inatçısın ki! Çok inatçısın.
GRACE – Beni öldürmeyeceksen neden geldin buraya?
PATRON – Son konuşmamız… Sevmediğin yönlerimi saydığın o konuşmayı, sen kaçıp gittiğin için bitiremedik. Benim de sende sevmediğim yönleri söylemeye hakkım olmalı. Nezaket kuralları içindeki bir konuşma böyle olmalı.
GRACE – Bunun için mi geldin? Bir de bana inatçı diyorsun. Beni dönmeye ve senin gibi olmaya ikna etmek için gelmiş olmayasın?
PATRON – Seni mecbur etmenin bir yolu olduğunu bilsem şansımı denerdim ama mümkün değil. Eve dönmen beni fazlasıyla mutlu eder. İstediğin zaman yeniden kızım olabilirsin. İstersen gücümü ve sorumluluklarımı seninle paylaşmaya hazırım. Ama bunu umursamadığını biliyorum.
GRACE – Sorun nedir? Bendeki… bende sevmediğin şey neymiş söyle bakalım?
PATRON – Beni sinir eden kullandığın bir kelime oldu. Bana kibirli dedin.
GRACE – Sanki Tanrı tarafından sana bu hak verilmiş gibi her yeri talan ediyorsun. Bu kibirdir!
PATRO – Ben de, sendeki aynı huyu sevmiyorum. Asıl kibirli olan sensin!
GRACE – Buraya bunu söylemek için mi geldin? Kararları veren sensin baba, ben değilim.
PATRON – Bu insanların hepsini “anladığını” düşünüyorsun. Bir karar veremiyorsun çünkü onlara yakınlık duyuyorsun. Eğer bir katil, çocukken ihmal edilmişse bu gerçek bir cinayet sayılmaz, değil mi? Sadece koşulları suçluyorsun suçu işleyenleri değil. Sana göre tecavüzcülerle katiller de kurban olabilir. Ama bence onlar birer köpek ve eğer kendi kusmuklarını yalıyorlarsa onları durdurmanın tek yolu kamçılamaktır.
GRACE – Ama köpekler doğaları ne emrediyorsa onu yapar. Neden onları affetmeyelim?
PATRON – Köpeklere pek çok yararlı şey öğretilebilir ama doğalarına her uyduklarında onları affederek değil.
GRACE – Demek ben kibirliyim. İnsanları affettiğim için kibirliyim ha?
PATRON – Tanrım… Bu sözleri söylerken sözde alçakgönüllülük ediyorsun. Kimsenin, beni dinle, hiç kimsenin senin yüksek ahlaki değerlerine erişemeyeceğinden, senin kadar iyi olamayacağından o kadar eminsin ki, herkesi bağışlıyorsun. Bundan daha kibir dolu bir davranış olamaz. Sen, sevgili kızım…. sevgili yavrum, başkalarını affetmek için bulduğun bahaneleri kendin için asla kullanmazsın.
GRACE – Neden merhametli olmayayım ki? Neden?
PATRON – Hayır, hayır. Elbette merhamet etmelisin. Ama “yeri gelince” merhamet göstermelisin. Belli bir ölçütün olmalı. Bunu onlara borçlusun. Sen kendi günahların için ne ceza çekiyorsan onlar da aynen kendi cezalarını çekmeli.
GRACE – Onlar sadece insan.
PATRON – Hayır. Her insan yaptıklarından sorumlu tutulmak istemez mi? Elbette ister. Ama sen onlara bu şansı bile tanımıyorsun. Bu da son derece kibir dolu bir davranış. Seni seviyorum. Seni çok seviyorum. Ama sen tanıdığım en kibirli insansın. Bir de bana kibirli diyorsun. Söyleyeceklerim bu kadar.
GRACE – Sen kibirlisin, ben kibirliyim. Söyleyeceğini söyledin, artık gidebilirsin.
PATRON – Kızımı almadan mı gideceğim?
GRACE – Ee…
PATRON – Kızım benimle gelmiyor mu diye sordum.
GRACE – Hmm, evet!
PATRON – Anlıyorum …
GRACE – Evet.
PATRON – Sen karar ver Grace. Burada bazı sorunlar yaşadığını söylüyorlar.
GRACE – Hayır, evdekinden daha fazla değil…
PATRON – Bunu düşünmen için sana biraz zaman vereceğim. Belki fikrini değiştirirsin.
GRACE – Değiştirmeyeceğim.
PATRON – Dinle tatlım, güç o kadar kötü bir şey değildir. Eminim sen de o gücü kullanmak için kendince bir yol bulabilirsin. Biraz yürü ve bu konuyu düşün.
GRACE – Burada yaşayan insanlar çok zor koşullar altında ellerinden geleni yapıyorlar.
PATRON – Öyle diyorsan öyledir Grace. Ama ellerinden gelen yeterince iyi mi bakalım? Seni seviyorlar mı?
ANLATICI – Grace zaten uzun zamandır düşünüyordu. Gangsterler kasabaya geldiğinde onu canlı bulurlarsa babasının ondan geri dönmesini ve suç ortağı olarak haydutlarla dolu çetesine katılmasını isteyeceğini biliyordu. Buna vereceği cevabı düşünmek için yürümeye ihtiyacı yoktu. Baba evinde tanıdığı insanlarla Dogville’deki insanlar arasındaki farkın düşündüğünden çok daha az olmasına rağmen hem de. Grace karanlık çökerken kırılgan Bektaşi üzümlerini seyretti. Onlara kötü davranmadığını bilmek güzel olurdu. Her zamanki gibi yine bahar ve yaz gelirken orada olacaklardı. Turta yapmak için yine lezzetli meyveler toplayacaklardı. Özellikle tarçınlı turta için. Grace, camların arkasında her adımını izleyen korku dolu yüzlere baktı. Ve bu korkuyu yaratan nedenlerden biri olduğu için utanç duydu. Zaafları, zayıflıkları yüzünden böyle davranan bu insanlardan nasıl nefret edebilirdi? Büyük olasılıkla bu tür şeyleri daha önce yapmamışlardı. O evlerden birinde yaşasaydı… o da aynı şeyleri yapardı herhalde. O da Chuck, Vera, Ben ve Bayan Henson gibi yapmaz mıydı? Ve Tom’un ve evlerinde bekleşen bütün bu insanların? Grace durdu. O anda karanlık bulutlar dağıldı ve ay ışığı kapladı etrafı. Eskiden merhametli ve cılız olan ışık, kasabayı gizlemeyi reddediyordu artık. Işığın değişiminin ardından çalılıkların içinde günün birinde meyvelerin olabileceğini hayal edemedi. Sadece dikenleri görebiliyordu artık. Işık artık binalardaki ve insanlardaki tüm kusurları ve pürüzleri gösterir olmuştu. Birdenbire, tüm sorularının cevabını buldu. Onlar gibi davranmış olsaydı, yaptıklarını asla savunamazdı ve onları yeterince ağır bir cezaya çarptıramazdı. Nihayet üzüntüsü ve acısı doğru yere yönelmişti. Hayır, yeterince iyi ve doğru davranmamışlardı. Birinin tüm bu olanları düzeltecek gücü varsa bunu kullanmalıydı. Diğer kasabalar adına, insanlık adına… Hiç değilse, bir insan olan Grace adına.
(Grace arabaya geri döner.)