KLASİZMDEN GÜNÜMÜZE TİYATRONUN EĞİTİCİ İŞLEVİ

Füsun Ataman

 

Tiyatro Antik Yunan’dan günümüze işlevi bakımından farklı bakış açılarıyla değerlendirilen bir sanat olmuştur. 17. ve 18. yüzyılların hâkim sanat anlayışı olan Klasizm, tiyatroyu eğitici bir araç olarak görmüştür. Buna göre; Klasik kuramcılar, tiyatronun toplumsal ilerleme sağlamak üzere bireyi ahlaki ve toplumsal değerleri benimseyecek biçimde eğitmesini öngörmüşlerdir. Tiyatronun temel kavramlarından biri olan estetik haz duygusu bu görüş doğrultusunda yeniden yorumlanmış, öğrenmekten duyulan hoşlanma olarak açıklanmıştır.

Bilindiği üzere, Antik Yunan’da Aristoteles, bugün hâlâ başlıca estetik yapıt olarak kabul edilen Poetika adlı eserinde tiyatronun en önemli işlevinin katharsis olduğunu ifade etmiştir. Antik tıpta istenmeyen, kötü ve zararlı maddelerin vücutta atılması anlamına gelen bu sözcük, Poetika’da tiyatronun, seyircide yarattığı ruhsal arınma etkisini açıklamak için kullanılmıştır. Aristoteles’e göre tragedyanın görevi; karşısındaki kişide uyandırdığı acıma, korku ve heyecan duyguları ile ruhu tutkulardan temizlemektir. Sahnede izlenen oyun, seyircide ruha zarar veren duyguları kurmaca aracılığıyla uyardığında, yeniden üretilmelerini ve deneyimlenmelerini sağlamaktadır. Böylece seyirci kendi iç dünyasıyla yüzleşme şansı elde etmekte, yapay yolla uyarılan aşırı heyecanlardan kurtulmakta, bir diğer deyişle sahnedeki eser izleyicilerde hoşa giden bir rahatlama hissi yaratmaktadır. Hatta Aristoteles bu hissin oluşabilmesi için, eserin tamamlanmış olması, mutlaka tatmin edici bir sona ulaşması gerektiğinin altını çizmiştir. Örneğin, ekran için üretilen “televizyon dizisi” formatındaki yapımların; merak ve gerilim unsurları ile katharsis etkisini hazırlamaları, ancak finali geciktirerek bu etkiyi büyütmeleri ve seyirciyi ekran başına bağlamaları, katharsisin ne denli güçlü bir dramatik araç olduğunu anlamamızı kolaylaştıracaktır.

Estetik haz olarak nitelenebilecek bu dramatik öge, katharsisin en önemli sonucu olup yüzyıllar boyunca her sanat akımıyla birlikte yeniden yorumlanmıştır. Rönesans döneminde Antik tiyatro adeta yeniden keşfedilmiş, 17. yüzyıl Fransız Klasizminin de hazırlayıcısı olmuştur. Rönesansla birlikte Aristokrasinin ortaya çıkışı, plastik sanatlar, sahne sanatları ve müziğin evriminde önemli bir dönüm noktasıdır. Çünkü devletin desteğini almak, özellikle tiyatro gibi pahalı ve çok yönlü bir sanatın gelişmesi bakımından önemlidir. Bu destek her dönemde tiyatronun gelişimi kadar, işlevi konusunda da belirleyici olmuştur. Tiyatro, tarih boyunca en çok devletin desteğini aldığı dönemlerde gelişme imkânı elde etmiştir. Antik dönemde, Yunan, Helen ve Roma uygarlıklarında kent yönetimlerinin desteklediği tiyatro, Rönesansta saraylar ve aristokrat beylerin himayesiyle gelişmiş ve günümüzün ulusal tiyatrolarına zemin oluşturmuştur.  (…)

devamı için ABONE OL