FAST-FOOD TİYATRO VE SEYİRCİSİ
Kamil Sönmez
İnsan davranışı; ilk insandan, ilk ayinlerden ve ilk ritüellerden bugüne pek değişim göstermemiştir. Kendini sanatla anlatan insan, yaşadığı sorunları sanatla anlamlandırmaya çalışmış; sanatı, coşku, umut, hüzün, yas vb. duyguların ifadesinde de anlatım aracı olarak kullanmıştır. Görülüyor ki sanat, yaşamın tam ortasında yer alır insanlık için. Maslow’un “İhtiyaçlar Piramidi”nin tepesinde kişinin kendini gerçekleştirme ihtiyacı vardır. Yakın dönemde zirveye, Maslow’dan bağımsız, bir de sanat (estetik) ihtiyacı eklemlenmiş ve bu ihtiyaç en üst noktada yer almıştır.
İlkel insan için seyirci, oyuncu, sahne ayrımı bulunmuyor ve sanat üretimi birlikte gerçekleşiyordu. Estetik alımlama süreci ise, daha çok uyum (harmoni), denge, müzikalite, koşuklu söz, dans ile pekişiyordu. Avının kostümünü (postu) giyen ilkel insan, fetiş yoluyla kendini avına karşı daha güçlü hissediyor, mış gibi yaparak sanat eseri yoluyla hayatı bazen anlamaya çalışıyor bazen büyü yoluyla uğursuzlukları kovuyor bazen de içindeki fırtınaları, duyguları dışa vuruyordu. Seyirci, sanat eserinin bizatihi yaratıcısı, oyuncusu olmaktaydı. Bu süreç, geçmişten günümüze Doğu tiyatrosunda, bize daha yakın olan geleneksel tiyatromuz ile köy seyirlik oyunlarında vücut bulmaya devam etmiştir. “Klasik İtalyan sahne” (dört duvar) ile seyirci arasında ayrım netleşmiştir. Seyirci, oyunu izleyen ve zamanı gelince alkışlayan edilgen bir alımlama sürecine dâhil olmaktaydı bu anlayışta. “Brecht’in Epik Tiyatrosu” kaynağını doğudan alan göstermeci kimliğiyle İtalyan sahne anlayışına dur demeyi başarabildi. Modern tiyatroyla birlikte seyirci-oyuncu ayrımının ortadan kalktığı, bir nevi insanın atalarıyla yeniden buluşmasına olanak tanıyan sahneleme biçimleri ortaya çıktı. (…)