VE YİNE-YENİDEN FİLİSTİN
Dinçer Ateş
Bu sayıyı hazırlamaya başladığımızda bölgemizdeki savaşlar Ukrayna ve Suriye’yle sınırlıydı. Diğer yandan yaşanan şiddetin etkisiyle ülkemizi kalıcı geçiş güzergahı hâline getiren ciddi bir göç yaşanıyordu. O nedenle “Savaş ve Sahne Sanatları” dosyamızı bunlarla sınırlı tutmuştuk.
Fakat dergi tasarım aşamasındayken Filistin’de yine-yeniden bir savaş başladı. Buna ne kadar savaş denebilir bilmiyorum. Bütün ormanın ortasında gözü dönmüş bir fil, bir karınca yuvasının üzerinde tepiniyor. Diğerleri de durup izliyor. Kimi file tezahürat yapıyor, kimi karıncalara vahvah çekiyor. Fakat olan oluyor işte. Küçücük bir kara parçasına sıkıştırılmış iki buçuk milyona yakın Gazzeli, özel olarak üretilmiş bir işkencehanede, canlı yayınlarda kan ve tozdan yapılan dünyanın en gerçek makyajıyla öldürülüyor. Çocuklar, kadınlar, siviller başrolde… Gazze’nin ağaçları ve kuşları bile bu korkunç gösterinin kayıpları arasında. Bir bomba 500 can birden alabiliyor ve bu küçücük karınca yuvasına her gün yüzlerce-binlerce bomba atılıyor. Sivil halkın toplu hâlde bulunduğu hastaneler, ibadethaneler, göç konvoyları; bu ilkesiz, ahlaksız, kötücül zihniyetin gazabı için tercih ediliyor.
Bütün bunlar olurken Filistin’den sahne sanatları ve savaş konulu bir yazı isteyemezdik. O nedenle -büyük bir acıyla- bu yazıyı yazma sorumluluğunu üstleniyorum. Hayatımızın öncelikli konusu olan sanat, maalesef Filistin’de herhangi bir listede kendine yer bulamıyor. Çünkü o sahnede, ışığın altında sadece ölüler var. Ve maalesef bu rolü en çok çocuklar oynuyor.
Dünyanın trajedisi bu. Hukuk, etik ve estetik; güçlüden üstün değil.
Gülten Akın’ın İlkyaz şiirinden bir bölüm her şeyi özetliyor:
ah kimselerin vakti yok/ durup ince şeyleri anlamaya / kalın fırçalarını kullanarak geçiyorlar / evler çocuklar mezarlar çizerek dünyaya…