SAPARE AUDE
Ekrem Arslan
-İçinde yaşadığımız çağda kitlelerin hakikatten kaçma çabası yadsınamaz. Artık temsiller gerçekliğe tercih edilir durumda. Tasvir nesneye, kopya aslına, dış görünüş öze çoktan yenildi. İllüzyonlarla olan savaş, mücadele ederek, yorgun düşerek kaybedilmedi, çocuksu bir neşeyle teslim olundu. Temsiller ve gerçeğin yeniden yaratımı hayret ve coşkuyla karşılanırken adeta kutsallaştı. Hakikat ise kutsal olmayan bayağı bir şeye dönüştü.
-Yaşamın her noktasından koparılan imajlar, insanın yaşamasının mümkün olmadığı ortak ve küresel bir akışta sonsuz kere yeniden üretilirken asıl olan her ne varsa adileşti. Yaşam tersyüz edilerek insanın temas edemediği ancak sadece görebildiği bir âleme taşındı. Sahte olan gerçek olana karşı bir devrim yaptı ve obez bir iştahla ile insanlık hakikatin elden gidişine alkış tuttu.
-Gerçeğin kaybolduğu ve istenmediği, imajın ise hâkim olduğu ve kutsandığı bu hâlin hem işgal ettiği hem de yaşadığı soyut alan kendini tanımlarken yine ve yeniden bir yanılsama olarak ürettiği kültür kavramını kullanır.
-Kültür, toplumların maddi ve manevi birikimleri, bilgi, sanat, ahlak ve geleneklerinin bir toplamı olarak tanımlanabilir. Bu doğrultuda kültür, insanların dünyayı algılama, anlama ve onunla etkileşimde bulunma biçimlerini şekillendirir. Türkçede “kimlik” olarak kullandığımız “identity” kavramının özünde “aynılık” anlamı yatar. Toplumlar, kendilerini parçası oldukları kültürel kimlikle tanımlar ve bu tanım kimlerin kimlerle aynı olduğunu, kimlerle ise farklı olduğunu göstermenin yegâne yoludur.
-Nitekim 18. yüzyılın sonu, 19.yüzyılın başından itibaren sanayi devrimi ile beraber iş bölümü, ekonomik etkinliklerin çeşitlenmesi, yeni meslek gruplarının oluşması gibi süreçler doğrultusunda üretici ve tüketici grupların ortaya çıkışı tetiklenmiş, bu doğrultuda kültür de alınıp satılabilecek bir metaya dönüşmüştür. Metalaşan kültür artık aynılık gösteren toplumların kitlesel bir faaliyeti olmaktan çıkmış bir ürün olarak parçalara bölünmüş bir tüketim nesnesine dönüşmüştür.
-Fransız ekonomist Jean-Baptiste Say’ın kuramsallaştırdığı, Say Yasası olarak bilinen “Her arz kendi talebini yaratır.” ilkesi, ürüne dönüşerek ticari bir boyut kazanan kültür içinde geçerli olmuş ve her kültür arzı, bir tüketim talebi ile karşılanmıştır. (…)