OPERADA ZAMAN AKIŞI
Pınar Aydın O'Dwyer
Ne içindeyim zamanın/ Ne de büsbütün dışında. / Yekpare geniş bir anın, / Parçalanmaz akışında.
Ahmet Hamdi Tanpınar
Yaşamdaki en büyük güçlerden biri “zaman”dır ve Tanpınar’ın tarif ettiği gibi “akışı parçalanmaz” desem, herhalde itiraz eden olmaz (1,2). Gelgelelim her sanat kolu “zaman”ı tanımlamakta aynı elverişlilikte değil. Tanpınar’ın sözünü ettiği “parçalanmaz akışlı zaman” edebiyat, sinema gibi sanat alanlarının anlatımında parçalara bölünerek sanatsevere pekâlâ ileri-geri-ileri servis edilebilir (3).
Sahne Sanatlarında Zaman Akışı
Sahne sanatlarında zaman, edebiyat ve sinemadan farklı olarak eskiden yeniye, yani aslında o ana doğru akar. Öte yandan sahneden farkı cansız insan imajlarının izlenmesi olmasına karşın sinemanın önde gelen avantajlarından biri izleyiciyi zaman tünelinde geriye götürebilmek, flash-back (geriye sarım) yapabilmektedir.
Operada Zaman
Opera sanatında ise, geçmiş de gelecek de müzikle yoğurulup şekillendirilir ve “şimdiki zaman” anlatımının içine yedirilir. Kimi zaman anlatım süresi olayın gerçek süresinden çok daha uzun olabilir ki buna “müziğin tılsımı” denilebilir. Kimi zaman öyle bir an gelir ki, aynı anda iki farklı olay cereyan edebilir, dolayısıyla iki farklı karakter birbirinden habersiz farklı zaman akış hızında, farklı duygu ve düşünce anlatımı sunabilirler. “Koşut zaman akışı” da denilebilecek bu kurguda farklı melodi, ritim ve sözler birbiriyle uyumlu şekilde terennüm edilir. Bunlara ek olarak, bazı eserlerde olaylar gerçek hayatta seyrettiği hızda anlatılırken bazılarında daha kısa veya uzun sürede anlatılır. Örneğin üç perdelik bir eser topu topu bir saatlik bir olayı anlatırken, başka bir eserde iki perde arasında olaylar uzun yıllar sonrasına atlayabilir. Hatta tiyatrodaki gibi, perde arası operada zaman duygusu yaratmak için kullanılan bir unsurdur (4-7).
Oysa, seyirci açısından her şey o andadır; olayların gerek geçmişiyle, gelse de gelmese de gerek geleceğiyle o anda tanışır. Tiyatro gibi operada da aslında seyirci olaya geç kalmıştır; seyir başladığında olaylar çoktan olup bitmiştir (belki gerçekten yaşanmış bile olabilir). Dolayısıyla seyirci zaman tünelinde illaki geç kalmıştır. İşin ilginç yanı seyredenlerin bunun farkında olmayarak kendilerini olayların biricik şahidi sanmasıdır. Belki de sahne sanatlarının sırrı ve sihri aslında budur: Seyirciyi “çocuk zihni ayarına” getirmek! (…)