OPERA SEYİRCİSİNİN SERÜVENİ

Pınar Aydın O’Dwyer

 

Haddizatında yaşamın kendisi bir serüvenken seyircilik “özgür irade” ile seçilmiş kısa bir serüvendir. Ancak etkisi temsil süresinden çok daha uzun, çok daha derin olabilir. Etkinin süresi ve derinliği, kuşkusuz sadece esere ve yoruma değil, aynı zamanda seyircinin algı ve alımlamasına da bağlıdır. Algı ve alımlama ise bellekle kurulan bağlarla oluşur. Bu dokuma tezgâhı örneği ile açıklanabilir: Dokumanın “çözgü” adı verilen dikey ipleri sahne eserini, “atkı” adı verilen yatay ip örgüleri seyircinin belleğine benzetilebilir. Ortaya çıkan dokuma da seyircinin algıladığıdır.

Beyin-bilim uzmanı Prof. Dr. Oğuz Tanrıdağ, Edebiyatta Beyin Hareleri adlı kitabında Orhan Pamuk’tan alıntılayarak, bir roman okurken insanın zihninin çalışma sürecini şöyle açıklamış: 1. Genel tarama, 2. Kelimelerin veya olayların zihinde görünür hâle dönüşümü, 3. Gerçeklik sorgusu, 4. Kişisel yaşamla kıyaslama, 5. Dinamiklerden zevk alma, 6. Kahramanların ve eseri yaratanların yargılanması, 7. Kendini takdir etme, 8. Hafızaya kaydetme (1,2).

İster roman ister sahne eseri olsun alımlama sürecinde eser önce genel olarak akıl süzgecinden geçirilir, hayatla ilişkisi düşünülür. Okur gibi seyircinin de belleğindekileri anımsatan bir yön varsa ilgisi artar ve anlatılan olayları kendi yaşamıyla kıyaslamaya başlar; deneyimlemiş olduğu veya hiç bilmediği gerçekleri fark eder. Ardından, iyi ve kötü kahramanları ve kendisi onların yerinde olsaydı nasıl davranırdı diye ilişki dinamiklerini zihninde tartışır. Sonunda tüm bunları becerebilmiş olmaktan hoşnut kalır ve kendisine bu başarıyı sağlatan eseri belleğine kaydeder. (…)

devamı için ABONE OL