ÖLMÜŞ BİR AŞKI NEREYE GÖMERSİNİZ?
Funda Mete
Beşerî aşk dünyadaki her şey gibi fanidir. Bir gün bir sebepten biter. Bitmek zorunda kalır. Ama taraflardan en az birinin yaşamayı ümit ettiği anlar yarım kaldıysa… İşte o zaman aşk, dünyanın en büyük azabına dönüşebilir. Işıl ışıl yanan gözlerinize bir karaltı, şen sesinize bir hışırtı yerleşir kalır. Hayat devam etse de hiçbir şey eskisi gibi olmaz artık. Yarım kalmışlığın acısını, hayallerin gidermesini bekleyerek geçirmeye başlarsınız hayatınızı. Hayallerinizde bazen geçmişe gider, “şöyle deseydim, şöyle davransaydım bitmez miydi acaba?” diye düşünürsünüz. Bazen de geleceğe gider, yollarınızın yeniden kesişeceği ve aşkınızın eskisinden de güçlü şekilde yeniden başlayacağı o ‘muhteşem’ anın yüzlerce versiyonunu canlandırırsınız kafanızda. Çünkü hayal kusursuzdur. Herkes tam istediğiniz gibi konuşur, tam istediğiniz gibi davranır… Fakat gerçeğe dönme anı korkunçtur. Zamanın ‘şimdi’ hâli dayanılmazdır. İnsan, hayal kurmaya başlamadan önceki hâlinden bile yalnızdır, çaresizdir… Tam bu noktada başlıktaki soruya dönelim: “Ölmüş bir aşkı nereye gömersiniz?” Pek çok insan için bu sorunun cevabı hemen hemen aynı; “Kaderin karşımıza çıkaracağı bir sonraki insanın kalbine.”
Tiyatro oyunları da yazmış olmasına rağmen asıl tanınırlığını şairliği ile kazanan Ahmet Muhip Dıranas, Gölgeler oyununda bu sorunun peşinden gidiyor. Yarım kalmış bir aşktan muzdarip baba, iyi kötü devam ettirdiği hayatının son demlerinde aşkla, evlilikle, ebeveyn olmakla, dostlukla ve hayatla ilgili yarım kalmışlıkların hesabını kapatmaya çalışıyor. Bir de şu narçiçeği elbiseli kadın olur olmaz zamanlarda duvarda asılı tablodan çıkıp çıkıp gelmese…
Gölgeler oyunu, 1946 yılında Cumhuriyet Halk Partisi’nin açtığı yarışmada, Necip Fazıl Kısakürek’in yazdığı Sabır Taşı’nın ardından ikinci oluyor. Oscar Wilde’ın Dorian Gray’in Portresi, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü romanları ve Metin Erksan’ın Sevmek Zamanı filmi gibi pek çok eserle birlikte incelenebilecek, üzerinde durmaya değer bir oyun. Tarihin tozlu sayfalarında kalmadığı hâlde hakkının yendiğini düşündüğüm bir oyun. Umarım yakında bir zamanda sahne ışıklarıyla geri döner.