KÜÇÜK SAHNE VE KÜÇÜK SAHNE’NİN KÜÇÜK MECMUASI
Deniz Depe
“Şarkın o büyük hüznü sanatsızlığından, sanat hazzından mahrum oluşundandır.”
Muhsin Ertuğrul
Metin And, “ülkemizde varlığını duyuran özel tiyatrolar[ın], Küçük Sahne topluluğundan sonra başla[dığını]” söyler. “Muhsin Ertuğrul gibi güçlü̈ bir sanat adamının yol göstericiliğine ve Yapı ve Kredi Bankası gibi sağlam bir ödenek kaynağının yardımına sahip” olan tiyatronun “oldukça dayanıklı çıkmış[lığını]” da vurgular: “En önemli özelliği o güne dek adları duyulmamış genç yetenekleri bir araya toplamış olmasıydı. Bu gençler kısa sürede halka güçlerini kabul ettirdiler. Belki topluluğun oyun dağarcığı, hafif Amerikan ve Fransız oyunlarına da yer vermiş olması bakımından eleştirilebilir. Ancak Godot’yu Beklerken’i oynamak gibi yürekli bir atılım yapmış, iki Shakespeare oyununu sahnelemiş, Türk yazarlarına yer vermiş, Lorca’dan bir örnek sunmuştur.”
Metin And’ın övgüyle bahsettiği Küçük Sahne; dönemin Milli Eğitim Bakanı ile ters düşünce Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğünden ayrılan Muhsin Ertuğrul tarafından, Yapı Kredi Bankası’nın parasal desteği ve Vedat Nedim Tör’ün aracılığı ile 1 Nisan 1951’de kurulmuştur.
İki yüz seksen kişilik bu tiyatro, yayın organı olan Küçük Sahne dergisinde şu cümlelerle takdim edilir:
“Beyoğlu’nda Atlas sinemasının bulunduğu binanın birinci katında, güzelliği, zarafeti bakımından dünyadaki benzerleri ile boy ölçüşebilecek kadar seviyeli bir KÜÇÜK SAHNE kuruldu.”
Ekrem Reşit Rey, 9 Nisan 1951 tarihli Akşam gazetesinde Küçük Sahne’nin kuruluşunu “En büyük sanat hadisesi” olarak verir. Şehir Tiyatrolarının tam bir perişanlık içinde olduğunu, tiyatro ile ilgilenen sanatkâr, aktör ve yazarların öksüz kaldığını söyler. Bu sebeple Küçük Sahne’nin kuruluşu büyük sevinçle karşılanmıştır. Şehir Tiyatrolarını eleştiren bir diğer isim de Şevket Rado’dur. 25 Eylül 1955’teki Akşam’da bu sıkıntıyı şu cümlelerle anlatır: “İstanbul Şehir tiyatroları belediyenin bir dairesi halinde ve sanatkârlar da maaşlı memur olarak çalışmaya başladıklarından beri, tiyatrolarımızın bilhassa sanat bakımından kuvvetlendikleri iddia edilemez. Bilakis aktörlerin, şahsi teşebbüs kabiliyetleri zayıflamış, barem endişeleri sanat endişelerinin üstüne çıkmış, Şehir Tiyatroları’nın gişeleri büyük zararlarla kapanır olmuştur.” (…)