KİBİRLE DÜŞMANINA DÖNÜŞMEK

Funda Mete

 

“İnsan alt edilmesi gereken bir şeydir.” -Nietzche

 

Lars von Trier’in yazıp yönettiği Dogville filmi 2003 yılında vizyona girdi. Film daha sonra tiyatro sahnesine uyarlandı. Hem dünyada hem de ülkemizde seyircinin merakını ve beğenisini kazandı. Filmin çekim alanının zaten bir tiyatro sahnesi benzeri olması sahneye uyarlamayı nispeten kolaylaştırıyor fakat senaryonun/oyunun içerdiği fiziksel ve psikolojik şiddetin seyrinin tiyatro izleyicisi için daha zor olduğunu düşünüyorum. Sinema perdesi gibi seyirciyi uzaktan izleyen konumunda tutmayıp “kanlı canlı sizin gözünüzün önünde yaşanıyor bu vahşet” diyerek onu olayın belki de bir öznesi hâline getiriyor. Bu da tabii çarpıcılığı ve sorgulatıcılığı arttırıyor. Yani metin tiyatroda daha etkili bir hâle geliyor bence. Yeraltı dünyasında korkulan bir mafya babası olan Patron’un kızıdır Grace. Kötülük nedir bilmeden büyütülmüş, saf, masum, babasından farklı ahlaki değerlere sahip genç bir kadın. Yaşadığı dünyadan kaçar ve küçük bir kasabada saklanarak yeni bir hayat sürmeye başlar. Bu kasaba ilk bakışta, kendi hâlinde yaşayıp giden insanlardan kurulu bir yer gibi görünürken yavaş yavaş kendi dinamiğini, değer yargılarını ve bunları nasıl keyiflerince kullandıklarını göstermeye başlar. Grace’in kasabalılardan gelen her türlü suçu affeden, bağışlayan, hatta kendi başına gelmiyormuş da başkasının acısını izliyormuş gibi suskunluğu, insanoğlunun en derinlerinde kalmış, kalması gereken ilkel dürtülerini su yüzüne çıkarmaya başlar. (…)

devamı için ABONE OL