FESTİVALLERİ DOĞURAN SANAT: TİYATRO
Füsun Ataman
Kökleri medeniyetin doğuşu kadar eskiye uzanan tiyatro sanatının festivalle ilişkisi, ilk neden paradoksunu aklımıza getirmektedir. Tiyatro ve festivaller, tarih boyunca birbirlerinden yeniden doğacak kadar güçlü bağlara ve kültürle kurdukları sıkı ilişkilere sahiptir. Tiyatro sanatının köklerini takip ettiğimizde, ilk özgün formun Antik Yunan’da Dionysos adına düzenlenen ritüellerden doğup geliştiğini görürüz. Bu ritüeller önceleri kırsal kesimde düzenlenen ve daha sonra kente taşınan Diyonizya denilen büyük festivallere ve comos şenliğiyle bağlantılı Ocak (ya da Lenea) Festivali’ne kaynaklık etmiştir. Tiyatro etkinliği, bu şenlikler içinde yer alan en etkili tür olarak eğlenceli yarışmalar, sportif müsabakalar, karşılıklı atışmalar gibi etkinlikleri geride bırakmış ve festivalin kimliğini ele geçirmiştir. Festivalle tiyatro o denli iç içe geçmiştir ki ikisini birbirinden ayırmak ya da hangisinin bir diğerinden doğup geliştiğine karar vermek imkânsız hâle gelmiştir. Belki de burada önemli olan tiyatro, festival ve ritüel ilişkisinin bağı üzerinde durmak, her biri kültürün önemli bir parçası olan bu insanlıkla yaşıt etkinlikleri bir bütün olarak değerlendirmeye çalışmaktır. Çünkü tiyatro her ne kadar Dionysos adına düzenlenen şenliklerle içerisindeki ritüellerden ve bugünün Oscar törenlerinin atası sayabileceğimiz Büyük Kent Diyonizyasından doğup gelişmiş olarak kabul ediliyor olsa da aslında tarihin çizgisini geriye doğru takip ettiğimizde, teatral etkinliklerin farklı kültürler içinde farklı ritüellerle bağlantılı olarak dönem dönem ortaya çıktığını görmemiz mümkündür. Avcı-toplayıcı dönemden, Sümer, Mısır ve Mezopotamya uygarlıklarına değin hemen her kültürde ritüel zamanla inançla olan bağını koparmış ve gösterilen, dinletilen ya da sergilenen bir sanat eserine dönüşmüş, teatralleşmiştir.