BİR DAKİKA BÜYÜKLER
Ömür Özkapıcı Anlatıyor
Cansu Arslan
Merhaba büyükler! Büyüklerin cümlelerine ara verdiğimiz köşemizde bu sayıda bize Ömür Özkapıcı eşlik ediyor. 16 yaşındaki Ömür Özkapıcı, sanatla iç içe büyüyen bir ailede sanata ilk adımlarını atmış. Küçük yaşlardan itibaren drama, dans ve piyano gibi pek çok disiplinde eğitim alarak kendini geliştiren Ömür, 12 yaşında Ankara Devlet Tiyatrosu’nda çocuk oyuncu olarak sahneye çıkarak hayallerine doğru azimle yürümüş. Sahnede ve perde arkasında edindiği tecrübeler, onun tiyatroya olan sevgisini daha da derinleştirmiş. En yoğun dönemlerde bile sınavları ve provaları arasında denge kurmayı başaran bu genç arkadaşımız, azim ve disiplinle hayallerini gerçekleştirmeye çabalıyor. Bugün konservatuar sınavlarına hazırlanan Ömür, aynı zamanda genç yaşıtlarına ve büyüklerine ilham veren birisi. Şimdi onun hikâyesiyle baş başa bırakıyorum sizi.
* * *
Merhaba ben Ömür Özkapıcı, 16 yaşındayım ve 11. sınıfa gidiyorum. Sanatsever bir aileye sahibim. Ailemin küçükken sanatın güzellikleriyle büyümem ve gelişmem için beni yaklaşık 4 yaşımda drama kursuna başlatmasından itibaren sanat ile ilgilenmeye başladım. 11 yaşıma kadar drama kurslarına gittim. Bu kurslarda sadece sene sonu oyunu için drama eğitimi değil, piyano eğitimi de aldım. Aynı zamanda 1. sınıftan 4. sınıfa kadar dans eğitimi aldım. Drama kursunda çeşitli sene sonu oyunları çıkarmakla tiyatroya olan ilgim ve sevgim her sene arttı. 2019’da Stage Stars Academy’nin müzikaline seçildim. Ne yazık ki pandeminin başlamasıyla beraber müzikalimiz olan Masalzade’yi 2023 senesinde sahneleyebildik. Bu pandemi sürecinde öğretmenim Yıldız Venedik’in Ankara Devlet Tiyatrosu’ndaki seçmelere beni yönlendirmesiyle Periferi oyununa çocuk oyuncu olarak seçildim.
Seçildiğimde 12 yaşında olduğum için oynayacağım oyunun benim için ne kadar önemli olacağını tahmin edemiyordum. Amatörce içinde bulunduğum drama kurslarından sonra Ankara Devlet Tiyatrosu’nda çocuk oyuncu olarak yer almak, benim tiyatro hakkındaki ufkumu açtı. Okuma provaları gününden prömiyer gününe kadar süren hazırlık sürecinde; tiyatronun sahnede oyuncuların repliklerini ezberleyip belli bir olayı anlatmalarından ibaret olmadığını, perdenin arkasında koca bir dünya olduğunu keşfettim. Prova günlerinde oyuncu olan büyüklerimin mesleklerine olan sevgi ve saygıları, sahnede bulunan ufacık bir dekorun bile oyundaki önemi, her karakterin kıyafetinin özel dokunuşlar ile hazırlanması ve büyüklerimin bana olan destekleyici yaklaşımı ile tiyatroya olan saygım ve sevgim gün geçtikçe artmaya başladı. O yaşımda Devlet Tiyatroları’nda oynamak bir hayal gibiydi. Herkes sadece oyunu konuşuyor, dekorlar ve kostümler büyük bir özenle yapılıyordu. Bense içinde bulunduğum bu atmosferden dolayı mutlu ve gururluydum. Bu nedenle elimden gelenin en iyisini yapmaya, karşımdaki oyuncu partnerime yakışır bir performans sergilemek için çok çalışıyordum. Bu süreçte beni en çok zorlayan şeyin replikleri ezberlemek olacağını düşünsem de prova sürecinde okulumun başlamasıyla okul ve tiyatro arasındaki dengeyi sağlamanın ne denli güç olduğunu gördüm. Sabahları okula gidiyor, öğlenleri prova için okuldan ayrılmak zorunda kalıyordum. İlk haftalarda sorun oluşturmasa da sınav dönemleri yaklaşınca nasıl çalışacağımı bilemiyordum. Fakat tiyatroya olan sevgi ve saygımın beni güçlendirdi. Yılmayıp, bu süreç boyu derslerimi akşamları çalışmaya, bunun etkisiyle de sınavlarımdan yüksek notlar almaya başladım. Okul ile tiyatro arasında zor da olsa bir denge kurduktan sonra, içinde bulunduğum zamanın benim için ne kadar kıymetli olduğunu kendime hatırlatarak, her seferinde elimden gelen en iyi enerji ve performansla sahnede bulundum. Tabi -nadir de olsa- bazı zamanlar replikleri unutuyordum. Fakat …