YÜZ YIL SONRA DELİ VE RAHİBE ÜZERİNE DÜŞÜNMEK

Mehmet Selim Özban

Stanislaw Ignacy Witkiewicz (1885-1939) ya da kendi buluşuyla Witkacy gibi her şeyi uçlarda yaşayan, gerçekliği yaşamıyla da eserleriyle de alt üst etmiş benzerine az rastlanır bir yazar; sanatçıların kendilerinden önceki her şeyden bağlarını koparmak için kıyasıya yarıştığı bir çağda, pekâlâ Avrupa’nın en radikal romancısı, oyun yazarı, ressamı ve filozofu olabilirdi. Bu yazıda neden öyle ol(a)madığından değil, tam yüz yıl önce Witkacy’nin okurlara, yönetmenlere, oyunculara, eleştirmenlere ve seyirciye, herkesin kendi ölümünü ve dirilişini bulması için bıraktığı oyunu Deli ve Rahibe’den biraz bahsedecek ve dünyanın yanlış anlaşılmaya ne derece müsait bir yer olduğuna oyunun temsilleri üzerinden değinmeye çalışacağım. Ama ısrarla Witkacy’nin neden o sıfatlarla anılmadığını sorarsanız rahatlıkla şu cevabı verip Deli ve Rahibe hakkında yazmaya koyulurum: “Geleceğin insanları ne hakikate, ne de güzelliğe gereksinim duyacaklar; onlar yalnızca mutlu olacaklar, ne var ki bu ruhsuz mekanik yaşantının diğer yüzü korkunç bir can sıkıntısı olacak.” gibi tezleri yüz yıl önce ontolojik çalışmalarıyla, oluşturduğu sanat kuramları, romanları, resimleri ve oyunlarıyla dile getirmiş bir sanatçı, yazar ve düşünür hâlâ gereğince keşfedilmemiş demektir.

devamı için ABONE OL