GAZ LAMBASI (BİR DEKORUN HİKÂYESİ)

Burak Bayar
  1. Perde: Hayat

Seyir yeri ya da görme yeri… Yani Yunanca “bakmak” fiilinden türetilerek elde edilen “theatron” kelimesi… “Tiyatro” sözcüğü buradan geliyormuş. Bunu Hayat’ın merakla okuduğu bir kitapta görmüştüm. O bilmezdi ama ben de onun okuduklarını aynı merakla okur, onunla beraber aynı heyecanı hissederdim. Fakat dediğim gibi, o bunu bilmezdi, bilemezdi. Benim gibi duvarda asılı duran ve hayatı boyunca hiç yakılmamış olan eski bir gaz lambasının, bir tiyatro oyunu seyredermiş gibi insanları seyrettiğini kim bilebilirdi ki? Hiç kimse…

Hayat, adı gibi hayat dolu, neşeli bir kızdı. Her akşam kütüphaneden getirdiği tiyatro kitaplarını okur, bazen kimsenin onu duymayacağından emin olunca da yüksek sesle tiratlar söylerdi. Tiyatroya gönülden bağlanmıştı anlayacağınız. Çok da yetenekliydi. Kişiliğini bölmekte ve canlandırmaya çalıştığı karakterin ruhunu hissetmekte çok hünerliydi. Bazen güne Desdemona olarak başlar, bütün gününü Othello ile evlenecekmiş gibi geçirir, bazen de babasının intikamını almak isteyen Hamlet gibi, elinde bir kuru kafayla oradan oraya gezinirdi. Kuru kafa dediysem, kuru kafa değil tabii. Nereden bulacaktı onu? Onun göstergesi olarak ben vardım elinde. Rolümü sessizce oynardım ben de.

Neyse… Hayat’ın ileride iyi bir oyuncu olacağından emindim. Çünkü oyunculuk bir adanmışlık meselesiydi. Eğer genç bir insan, kendini, masasında başka hiçbir şey bırakmayacak şekilde bir konuya adamışsa bunun tek bir açıklaması vardır, o da tutku.

Hayat, bu kadar iyi ezber yapabilen o güçlü zihniyle istese daha başka meslekler seçemez miydi kendisine? Seçebilirdi tabii. Vaktini karşısında geçirdiği kitapların konusunu değiştiremez miydi istese? Değiştirebilirdi tabii… Ama Hayat buydu işte… Tiyatro tutkusunun peşinde, sabah akşam durmadan ilerleyen, karıncalar gibi çalışan bir kızdı o…

devamı için ABONE OL