ANLATILAN BİZİM HİKÂYEMİZDİR: SÜREÇSEL DRAMADAN PERFORMANSA DİSTOPYA

İhsan Metinnam

Toplumsal, politik ve ekolojik krizlerin giderek derinleştiği günümüzde, bireyin kendi varlığını sorguladığı sınırlarını ve bedeninin konumunu yeniden düşünmek adeta bir zorunluluk hâline gelmiştir. Bu bağlamda distopya yalnızca bir anlatı biçimi ya da sanatsal tema değil; bireyin sistem, otorite ve kendi içsel dünyasıyla karşılaştığı, karşı karşıya geldiği düşünsel bir zemin olarak değerlendirilebilir. Yürüttüğüm süreçsel drama atölyeleri, katılımcıların bu zeminle yüzleşebilecekleri bir deneyim alanı sunar. Atölyelerde katılımcılarla birlikte kurgulanan distopik anlatılar, doğaçlamaya dayalı bir yaratım süreciyle şekillenir. Bu çalışmalar bir yandan hayal gücüne alan açarken, diğer yandan katılımcının bedeni üzerinden sistemin baskılarını, direnç stratejilerini ve alternatif ifade yollarını sorgulamasına olanak tanır. Doğaçlamayla başlayan bu yaratıcı yolculuk, zamanla performatif bir boyut kazanarak hem bireysel hem kolektif ifade biçimlerine evrilir. Süreçsel drama, odak noktasını sonuçtan ziyade sürece yerleştiren bir öğrenme biçimidir. Rol alma, doğaçlama teknikleriyle desteklenen bu yaklaşım, katılımcının eleştirel düşünme, empati, iş birliği içinde üretme ve ifade becerilerini artırmayı hedefler (O’Neill, 1995). Birey, bir anlatı evrenine yalnızca dışarıdan bakan değil, o evreni şekillendiren özne olarak katılır. Süreçsel drama, bireyin hayal gücü, yaşantıları ve grup içi dramatik etkileşimleri üzerine kurulu, katılımcıyı yalnızca öğrenenin değil aynı zamanda üreticinin konumuna yerleştiren bir yaklaşım olarak karşımıza çıkar. Bu yöntemde amaç, katılımcının hem bireysel hem toplumsal farkındalık kazanmasını desteklemektir (Heathcote & Bolton, 1995; Neelands, 2004). (…)

 

devamı için ABONE OL