SANATLA KIRILAN İDEOLOJİK PRANGALAR
Sündüz Adilak
Bedeni Politik Bir Alan Olarak Okumak
Michel Foucault’ya göre kapitalist disiplin, hapishane ve benzeri kurumlarda geliştirilen tekniklerin tüm toplumsal yapılara yayılmasıyla mümkün hâle gelmiştir. Jeremy Bentham’ın panoptikon hapishane tasarımı hayata geçirilememiş olsa da panoptisizm Batı toplumlarını başka biçimlerde derinden şekillendirmiştir. Foucault’ya göre iktidar mekanizmaları, insan bilimleri tarafından üretilen “hakikatleri” bedeni disipline etmek, uysallaştırmak ve “bedenin hapishanesi” hâline gelen modern ruhu inşa etmek için kullanır (Foucault, 2011, s. 19) ve ona göre “büyük hapsin” birincil mekânı insan ruhunun kendisidir; görünüşte sapkın zihinleri rehabilite eden “insancıl okullar” olan akıl hastaneleri ve hapishaneler gibi kurumlar, bu yaygın içselleştirilmiş kontrolün karanlık gerçekliğini maskelemektedir (Foucault, 2011, s. 19). En önemlisi, burjuvazinin temel çıkarı dışlama ya da gözetim pratiklerinin ötesinde, iktidarın mikro mekanizmalarının işleyişinde yatmaktadır.
Oyuncunun bedeni de bu karmaşık yaygın iktidar ağı içinde potansiyel bir ideolojik direniş alanı olarak ortaya çıkar. Judith Butler’ın performative kavramı bu bakımdan önemli bir mercek sunmaktadır. Butler’a göre performans, kısıtlı bir “geri konuşma” (bir otoriteye, normlara ya da dayatılmış söylemlere cevap vermek, karşı çıkmak, kendi sözünü kurmak) -kaçınılmaz olarak meydan okumaya çalıştığı egemen terimler tarafından şekillendirilen bir yanıt- eylemi olarak işlev görebilir (Butler, 1993, s. 132).
Dramatik metnin, yönetmenin vizyonunun ve seyirci bakışının üçlü tahakkümüne maruz kalan teatral beden, politik bir arena hâline gelir. Genellikle “sessiz bir isyan” olan performansı, iktidar tarafından disipline edilen enstrümanı, yani bedenin kendisini kullanır. Rolün sınırları içinde jest, mevcudiyet ve yıkıcı canlandırma yoluyla, oyuncunun bedeni ince bir meydan okumayı canlandırabilir. Bu cisimleşmiş pratik, performatif bir direniş, tiyatro aygıtı içinde ve bunun uzantısı olarak daha geniş toplumsal panoptikon içinde onu uysallaştırmaya çalışan iktidarın mikro mekanizmalarına karşı kısıtlı ama güçlü bir “geri konuşma” oluşturur.
Panoptisizm, bireylerin sürekli izleniyormuş gibi hissetmeleri ve bu nedenle kendi davranışlarını kontrol etmeleridir. (…)

